Benim şahane Zeki Ustam

NÜFUS İdaresi’nin girişinde karşılaştık. 
“Ayşe Abla ne haber?” dedi.

“Aaaaa Zeki Usta, asıl senden ne haber?” diye boynuna sarıldım.

Böyle bir ilişkimiz var.

Ben Ayşe Abla...

Zeki Usta...

Dünyanın en temiz, en iyi kalpli adamlarından biri. Siirtli. 8 yaşından beri İstanbulda. Bence onunki muazzam bir başarı öyküsü. Aynacılıkla başlıyor, sonra demir doğrama, alüminyum ferforje, panjur, perde, stor perde, jaluzi, çerçeve, halı...

Ve aklınıza ne gelirse yapıyor, imal ediyor...

O bir imalatçı...

Çoğunlukla da mimarlarla çalışıyor...

Dürüst adam...

Komik de...

*

Son 4 evimin bütün gerekli-gereksiz bütün aynalarını Zeki Usta taktı. 

Bir dönem, yatak odasına “fantezi aynalar” yaptırıyordum. 

Hepsi Zeki Usta’nın eseri. 

Yatağın kenarına bir hat şeklinde ayna yapıştırır, ince uzun, bir duvardan öbürünü, eni 30 santimlik bir şey, hem estetik durur, hem pahalı değil, hem de fevkalade fonksiyonel... 

Sevişirken kendini görürsün, iyidir arada görmek... 

Bir ara “Tavana da yapsak mı?” dedim, “Bilmem ki Ayşe Abla istersen yaparım” dedi ama...

Ben vazgeçtim...

Tepemize düşer müşer...

*

“Seninle görüşmeyeli çocukları üçledim, evleri de” dedi... 

“Vay be! Süpersin!” dedim, “Biz aynı yerde sayıklıyoruz...”

“Sen bana uğur getirdin” dedi ve hemen ekledi, “Bak Allah karşılaştırdı, varsa bir eksiğin tamamlayalım...”


Birden yok saymaya çalıştığım o şey gözümün önünde canlandı.

“Var” dedim, “Ön balkon. Orası yaşanacak bir alana dönüşsün istiyorum. Hayalim bu, evin en güzel yeri olsun, cazibe yeri olsun. Ama şu anda tepesi akıyor, rüzgârda uçuyor, sevimsiz, soğuk, sular içinde bir yer...”

“Sen merak etme”
 dedi...

Ve gerçekten merak etmeme gerek kalmadan yaptı, şahane yaptı.

Ve inanılmaz makul fiyatlara...

Hayatta önemli olan, sıfat sahibi olmak, biri olmak değil, bir şey yapabilmek ve yaptığını iyi yapabilmek...

HAMİŞ: Bu da size kıyağım olsun, Zeki Usta’nın telefonu 0532 355 92 69

Bronzlaşmada yeni yöntem

DUBAİ ’de bu aralar hava serin...

(Evet hâlâ buradayım, herkes taşındık zannediyor, daha değil, Alya’nın okulu var arkadaşlar, hazirana, okul bitince artık...)

Ne yazık ki artık güneşlenmek mümkün değil.

Solaryumu da sevmiyorum.

Ama bronz durmak da istiyorum.

Demokrasilerde her şeyin bir çözümü var!

*

Çok çok komikti...

Üzerimde bikini altı, gümüş rengi bir çadırda, ayakta duruyorum.

Saçlarım bone içinde.

Ellerim iki yana aşağı doğru açık, parmaklarım da.

Afrikalı yerliler gibi.

Diyor ki karşımdaki kadın“Gözlerini kapat ve nefesini dışarı ver...”

“Tamam” diyor.

Ve başlıyor... Beni boyamaya...

Araba boyar gibi, önce yüzüm, alnım, yanaklarım, boynum, sonra aşağılara doğru iniyor...

Bütün bir ön tarafımı boyadıktan sonra...

“Şimdi yan dön” diyor.

Belli vücut duruşları var, öyle durmamı istiyor.

İnanmayacaksınız ama gittikçe kararıyorum!

Ve çikolata kokuyorum.

Önce ön, sonra yanlar ve derken arka bütün vücudumu boyuyor.

“Tamamdır” diyor, 5 dakika sonra, “Şahane oldun. Brezilyalı gibi. O kadar yanık tenlisin şu anda. İsteseydik Afrikalı gibi de yapabilirdik...”

*

Hemen aynaya bakıyorum.

İki hafta deniz kenarında tatil yapmışım gibi, bir de tatlı bir kızıllık var tenimde.

“İçinde kimyasal yok bu boyanın” diyor, “Hepsi bitkisel...”

Solaryum tehlikeleri konuşulmaya başlandı ya, artık insanlar bu yöntemi tercih ediyormuş.

Bir hafta dayanıyor.

Yıkandığın zaman hemen çıkmıyor, etkisi parça para azalıyor.

Biz de denedik, sevgilimin ablası Leyla ile.

Çocuklar gibi mutlu çıktık oradan.

Bütün gece de tavşan Hımm ayrılmadı yanımızdan, çikolata kokuyoruz diye...

İlk sevişme mi? Son sevişme mi?

PARDON geç kaldım meseleye dalmaya, başka şeylerle meşguldüm...

Bir süre önce Ayşe Özyılmazel yazdı. “İlk öpüşme mi, son öpüşme mi, ilk seks mi, son seks mi, hangisi daha önemli?”

Dilek Önder’in yazısında söz ettiği bir araştırmaya dayanarak...

Ayşe’ye göre önemli olan, son öpüşme, son seks... Doğru, katılıyorum...

Aslolan “şimdi”...

Amaaaaa o son sevişmeye giden yol, aslında ilk sevişmeden geçiyor...

Bütün o geçmiş tecrübeler, bizi bugüne taşıyor. 

Tüm o yaşadıklarımız... İyi kötü anlarımız, anılarımız...

Ben bir sürü kadın tanıyorum Ayşe gibi, “İlk öpüşmemi hatırlamıyorum bile, hatırlamaya değecek bir şey değildi zaten” diyen...

Aynı şekilde ilk sevişmelerini de öyle anlatıyorlar...

Aslında çok acı değil mi bu?

“İlk birlikte olduğum adam hatırlamaya değecek biri değildi” demeye getiriyorlar...

*

Hadi bizim kuşağı bir kenara bırakalım... 

Bari çocuklarımız güzel anlatsın seksi, ilk sevişmelerinden coşkuyla bahsetsin, bir şenlik, bir tören gibi tarif etsin, “Evlenme teklifi gibiydi” desin... 

Evlenmesinler ama sevişsinler... Tutkulu bir biçimde...

(İsterlerse evlensinler de şart olmadığını bilsinler...)

Seksi kirli, ahlaksız bir şey olarak değerlendirmesinler...

Genç insanların başına bu ülkede ne geliyorsa bu yüzden geliyor zaten... 

Kızlar ilklerini, gizli gizli, alelacele, üstelik yanlış adamlarla yaşıyorlar ve sonra da doğal bir sonuç olarak “Hatırlamıyorum, hatırlamak da istemiyorum. Önemli olan son sevişme” diyorlar...

Ama akılda tutmakta fayda var:

İyi ama son sevişmeye giden yol, ilk sevişmeden geçiyor...

Bizlerle Hemen İletişime Geçiniz.